Haber

Popüler Dayanışma ve Sempati Geliştirmek

6 Şubat’tan bu yana artık 60. günü doldurduk! Ve bu 60 küsur gün içinde, halkın dayanışmasının nasıl devleştiğini, kurumayan gözlerimizle gördük!

Kaç tane isimsiz kahraman yapayalnızdı ve bir “devlet”in ortasındaydı…

Enkazda, koli dolu depolarda, yollarda, tarlalarda, telefonda, aşevlerinde, çadırların önünde, kamyonların tepesinde “sade vatandaşı” gördük! Ahbap ve Akut başta olmak üzere STK üyeleri ve sivil inisiyatifler karanlık gecelere ışık tutan yıldızlar oldu. Devlet kurumlarının her yere ulaşıp ulaşmayacağını düşünmeden, her birimiz, güçlü bir refleks gibi, yardım etmek için kendimizi paramparça ettik; kamyonunu, vincini, otobüsünü, kas gücünü, el emeğini, mesleki tecrübesini, emekli maaşını, hayatını… Evini, otelini, dükkanını, fabrikasını, hastanesini, okulunu, masasını, kalbini… Nesi varsa hepsini hayatta kalanlara açtı. Tek kelimeyle, yurt içinden ve yurt dışından ‘olağanüstü’ destek geldi. Müziğin sesiyle iştahlar gitti, gülüşler gitti, profil fotoğrafları değişti, acıdan dumanı tüten kozmik nefesimiz (chi) ancak enkaz kafasından gelen müjdeyle yeniden titreşti. Yasımız harikaydı, çok ağırdı, karaydı.

Sempati

‘İnsan #kepçe olmak ister mi? Kepçe olmak istedim!’ Hani dedi Haluk Levent, yardımın ulaşamadığı enkazın başında yüzlerce neden vardı… Haklıydı, çünkü ortak duygumuz buydu. Sadece kova değil, kürek, manto, su, gıda, çatı olmak istedik… ‘Bu yarayı tek yürek olarak bir an önce sarabilmemiz için ne gerekiyorsa o yeterlidir’ hep birlikte diledik. Bütün ülke sempatikti, hepimiz birbirimizi tanımak üzereydik.

Bir konuda başka bir kişiyle birebir duyguları olan biri “sempatik” ; başkalarının sevinçlerine ve acılarına ortak olma eğilimi ve isteği, insanları birbirine çeken duygu birliği. “sempati”denir.

6 Şubat’ta tüm Türkiye’ye sempati duydum. İlk haftalarda ülkenin konuştuğu tek konu felaketti ve ortak karar ELLERİMİZİ ASLA ÇEKMEMEK oldu. Nokta. Milyonlarcamız STK’lara veya devlet kurumlarına destek olmak, kısa süreli gönüllü hizmetler üstlenmek veya dernek ve vakıflara bağış yapmaya devam etmek, öğrenci burslarına katkıda bulunmak, nakdi yardımlarını afetzedelere esirgememek için bölgeye gidiyorlar, varlar ? Vatandaşlar , Belediyeler, holdingler, market zincirleri, kurumlar, STK’lar bölgeye yardım yağdırıyordu ama yıkım çok büyüktü ve hala ulaşılamayan köyler vardı. Fırtınalar, seller, yangınlar, artçı sarsıntılar da aralıksız ve ne yazık ki İHTİYAÇLAR HİÇ BİTMEDİ!

Tarih 6 Şubat’tan uzaklaştıkça, yüzer yüzer sempatizanımı kaybettiğimi görmeye başladım.

(Fotoğraf: Anıl Göksel)

Takvim ilerledikçe TV haberlerinin içeriği ve WhatsApp kümelerinde konuşulanlar değişti; keyifli fotoğraflar ve geyik makaraları sosyal medyada dolaşmaya başladı; Sıkılıp tatile kaçan, masaya göbeğini atan insanlarla karşılaştım… Eleştirdiğim için değil, şaşırdığım için… Yoksa normal hayat devam ediyordu ve normal olması gerekiyordu… Açık üstelik tahmin edebileceğimiz gibi ülkenin gündemi hızla değişti, herkesi başka kaygılar sardı… Öyle ki İstanbul’u bekleyen olası felaketi bile unuttuk. İnsanız! Çalışmak zorundaydık, yaşamak zorundaydık. Örtülü bir halk isyanının sesini duymak üzereydim: “ Hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz… Ama nereye kadar? Vatandaşın desteğine artık ihtiyaç kalmamalı… Herkes kendi işine dönsün. Her birimizin farklı öncelikleri var…”

Bu zayıf ses haksız mıydı? Yine de kafamda sorular dönüp duruyordu: 6 Şubat’ın yaralarını sarmak için bu önceliklere paralel bir konuma getirilemez miydi? Hayatın akışını bozmadan çeşitli durumlarda afetzedelere fayda sağlamak hayatının düzenli bir parçası olamaz mıydı?

Tabii herkes gibi ben de hayatımı kazanmak için işime konsantre olmak, kişisel ve ailevi sorumluluklarımı yerine getirmek zorundaydım. Bir bara gidip hava atmak, arkadaşlarıma sarılıp gülmek herkes gibi benim de hakkımdı. Ben de yaptım (sosyal medyayı takip edebilen milyonlarca afetzedeye saygımdan özel anılarımı paylaşmadan). “Rutinimi ve yasımı yaşıyorum” dedim. Ancak felaket gerçeğini hiçbir zaman kendi gündemimden çıkarmadım. Beynimin bir yarısı hep o bölge için çalışmaya devam etti ve kalbimin neredeyse tamamı o bölgenin ruhları için atmaya devam etti. Yardım faaliyetlerine ve/veya projelerine katkıda bulunmak, bölgeye veya oradan göç edenlere fayda sağlamak günlük işlerime paralel olarak normal rutinim haline geldi. Algıdaki seçiciliğim ve kurduğum üç cümleden biri, yaptığım iki telefon görüşmesinden biri bu konuyla ilgiliydi: Neler yapıyorduk, neler yapabiliyorduk ve ne yapmalıydık… Durum böyle olunca anladım. en yakın tanıdıklarımdan bile uzaklaştığımı… Bire bir konuşamıyorduk.

Acı gerçek; Önceliklerinde bu konuya yer vermeyi seçen ve bir uçtan tutmak isteyenler daha zayıftı.

Temel duygum ne olacak? Bir tür eksiklik duygusu… Hiç kızma, hiç eleştirme, biraz burukluk…

Sonra baktım; Lisemiz sayesinde tanımasam da ortak bir geçmişe sahip olduğum insanlarla ya da davetten davete tanışıp kucaklaştığım çevremden insanlarla, hatta arkadaşlarımla gönül yolculuğuna çıktım. hiç tanımadığım ama benim gibi düşünen ve hisseden insanlar. Empatiden pek bir şey kaybetmedim aksine arttırdım.

Sivil Girişimler

Bu noktada yazmadan duramıyorum… Biz; Avusturya Lise Mezunları Sivil İnisiyatifi olarak, gizli kahramanlardan Çekmeköy Gönüllüleri ile güçlerimizi birleştirerek ilk günlerden bu yana Hatay’daki üslerimizi hem hibe bularak hem de bizzat satın alarak son derece koordineli bir şekilde kesintisiz olarak sürdürüyoruz. Tolga Çevlik önderliğinde Hatay’da konuşlu bu ülkenin. İstanbul-Hatay’ın göbeğinde faaliyet gösteren modacım Tuba Ergin & arkadaşları ile geçtiğimiz günlerde birleşerek gücümüzü ikiye katladık. İlk haftanın yolculuk tutkusundan çıktıktan sonra, yalnızca bir alana ve bir STK’ya veya sivil inisiyatife odaklanmak bana gerçek geldi.

Sevgili arkadaşlarımın yurdu, medeniyetler şehri Hatay’ı kişisel sıkıntım için seçtim. Kahramanmaraş’ta, Adıyaman’da, Gaziantep’te, Malatya’da kaç fedakar arkadaşın, nice güzel insanın “sivil, sivil” diye aynı kılıkta mücadele ettiğini biliyorum.

süper kahramanlar

Bugün 60 günü geride bıraktık, bölgede pek bir şey değişmedi, muhtaçlık hala bitmedi, “halk” hala bir şeyler yapma mücadelesi veriyor.

Ve burada sözü büyük kahramanlara ulaştırmam çok önemli.

Sıradan bir vatandaşın ‘Süpermen’e dönüştürülmesinin ancak sinemalarda olacağını düşünürdük… Meğer ne çokmuşmuş! 6 Şubat’tan bu yana afet bölgesine jet hızıyla uçan ve kadın, erkek, yaşlı, çocuk herkesin imdadına yetişen gizli kahramanlardır onlar. Çoğu bir STK’yı temsil etmiyor veya herhangi bir devlet kurumunda misyon sahibi değil; Bunlar maaşlı bir yerde çalışan, ticaretle uğraşan, sanatla uğraşan, akademisyenler ve sıradan insanlardır. Hızla kendi gruplarını oluşturup akaryakıt dahil pek çok masrafı kendi ceplerinden yapıp şehirleri ile bölge arasında mekik dokuyarak her türlü teçhizatı afet bölgesine, oradan da afetzedeleri şehirlere ulaştırdılar. Hayırseverler de onların davetine kulak verdiler ve depolarına eserler yığdılar…

Açtıkları davet merkezi sayesinde bu sıradan insanlar köy köy dolaşarak, bulabildikleri tüm malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırdılar, çadırlarını kurdular, insanoğluna şifa oldular, su oldular, gıda oldular, sağlık ve şifa kaynağı oldular. umut, olağanüstü bir uyum içinde -gerektiğinde taşların üzerine uzanarak ama pes etmeden. İstanbul ayağı olarak uyum içinde olduğumuz Hatay-Samandağ’daki Çekmeköy Gönüllüleri bunlardan bazıları.

Bugün 60 günü geride bıraktık, bu insanlar hala aynı azim ve sevgi bağıyla aynı sistem içinde çalışmaya devam ediyorlar. Bunların arasında yardım ederken kaza yapanlar, işten atılanlar, işyeri kapananlar vs. var ama kalbi Hatay’dan ayrılmaya izin vermiyor. En fazla ortada yeni bir teklif veren olursa kısa süreli rotasyonlar yaparlar.

İki dakika düşünebilir misin? Olmasalardı ne olurdu?

Peki insanlar işbirliğine devam etmeseydi ne olurdu?

Dayanışma için neler yapılabilir?

Öyle güzel kalpler bilirim ki… Kendine bak, Yaşam akışına, alaka ve sorumluluklarına zarar vermeden, yaşamları ile uyum içinde bölgeye fayda yaratma kararlılığını sürdürenler, elbette çeşitli durumlarda tavizler vererek ama yine de yaşamlarıyla uyum içinde.Yaptıklarını kısaca anlatayım. (Buraya sığmayacağı için isim vermeyeceğim)

Ayrıca şunu da hatırlatayım, ne yapacaksanız yapın bir STK’da veya bir sivil inisiyatifte yer almak değerlidir. Tek başına hareket etmek sağlıklı sonuçlar getirmez.

Öncelikle WhatsApp kümelerinde ve sosyal medyada seçici olmak ve doğru bilgi akışını takip etmekte fayda var. Bazıları var, temasları ve etkileşimleri güçlü. Bölge için neler yapılabilir üzerine projeler geliştiriyorlar; sponsorlar, devlet izinleri vb. bulur. Tabii ki, bir STK veya Kulüp ile güçlerini birleştirir…

Bazıları lojistik sağlar; depo, tır, tır, binek araç vb. bulur, gönderimler için düzenler. Bazıları şehir içi veya şehirlerarası ulaşımı kendi araçlarıyla tamamlıyor.

Bazıları bağlantılarını arar ve kurumlardan maddi hibe bulur.

Bazıları fon yaratır, ihtiyaçlar için toptancılar bulur, pazarlık yapar ve satın alır.

Bazıları evini depo olarak kullanıyor, ikinci el kitaplar, giysiler, bisikletler toplayıp bölgeye ulaştırıyor.

Pek çoğu, belki de bir zevkten vazgeçerek, bu fonlara katkıda bulunmaya devam ediyor.

Kimimiz isteyerek bölgeye gidip çocukları ve yetişkinleri yetenekleri doğrultusunda eğitiyor, atölyeler düzenliyor ya da köylere malzeme dağıtımını güçlendiriyoruz.

Kimimiz kendi işi için gerekli üretimi bölgedeki kadınlara yaptırarak istihdam oluşturuyoruz.

Kente gelen afetzedeler için barınma, ev eşyası ve/veya iş bulan ve bu alanda yoğunlaşmayı sürdürenler var.

Bazıları tarlada ekin kalmış, emeğini satmak isteyen ve hasat için tohuma ihtiyacı olan mağdurlara ulaşıyor.

Bazıları yardım malzemelerini ya kendi şehirlerinde ya da bölgedeki depolarda ayıklayıp paketliyor.

İletişime, bilgi paylaşımına, haber tabanına, bölgedekilerin sesini duyurmaya aracılık edenler de var.

Kimimiz hasta-sağlığı, kimimiz hak-hukuk, kimimiz depremzede öğrenciler, kimimiz patileri kurtarmak, tesviye etmek, sahiplenmek odaklı çalışıyoruz.

Birileri yardım toplamak için yüzerken, obur koşar, obur şarkı söyler, tiyatro yapar…

Yani hiçbiri -60 gün önceki gibi- bölgeden ELİNİ VE KALBİNİ KALDIRMADI.

Bugün

Nüfusu 700 bine düştüğü tahmin edilen Hatay’dan çekilen STK’ların yanı sıra bölgede takviye sağlamaya devam eden vakıf, dernek ve odalar bulunuyor.

Şehirdeki en bariz eylem molozların toplanması, hasarlı binaların yıkılması… Ara ara kafeler, restoranlar ve bazı marketler açıldı. Çadır kentler, sahra hastaneleri ve aşevleri var. Yine sivil inisiyatiflerin kendi imkanlarıyla 3-4 konteynerle kurdukları restoran, kır kahvesi, çocuklar için oyun parkı gibi güzel şeyler var.

Devletin kurduğu alanlar dışında çeşitli alanlarda büyük holdinglerin, sanayi odalarının, Rotary, Lions gibi kulüplerin konteyner kentlerinde yaşam başladı. Sayıları az olsa da en azından oradakilerin yüzü gülüyor. Bakanlıklar, belediyeler, birlikler, büyük şirketler ve STK’lar tarafından planlanan projelerin bir kısmı hayata geçirildi, bir kısmı da yolda. Ömürler, çarşılar, okullar, psikososyal destek merkezleri vs.. İnşallah merakla beklediğimiz haberler gelir. Orada istihdam ve ekonomi seferberliği de çok değerli. Göç etmek zorunda kalan 1 milyona yakın Hataylı ise topraklarına dönmek için gün sayıyor.

Tarlalarından, bağlarından çıkamayan köy halkı için henüz sistematik bir analiz bulunamadı!

Hatay’ın tarlasına, hayvanına, insanına su yok!

Devasa konulardan biri SU, diğeri hijyen. Tabii ki tüm konuları sıralamayacağım ama çok konuşulmayan bir diğer sorun da PATİKANLAR. Hayvanların yaşam hakkı için devletin ya da STK’ların örgütlü bir eylemi yok. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen hayvansever gönüllüler, enkaz kaldırma işlemi gerçekleşmeden her an çökebilecek binalardan hayatlarını riske atarak 4 ayaklı dostlarını kurtarıp sahiplendirmeye çalışıyor. İstekli veterinerler ise kurallardaki malzeme eksikliği ile boğuşuyor, depremzedeleri doğrultmaya ve kısırlaştırmaya çalışıyor. Durumu içler acısı.

Ve o hiçliğin ortasında depremzede oldukları halde bizzat seve seve hizmet eden melek kalpli insanlar var. Sivil inisiyatif gönüllülerinin bir kısmı köylerde, bucaklarda yardım taşıyor, bir kısmı Ahmet Hoca gibi, yanında hareket eden diğer depremzede öğretmenlerle birlikte her yaştan öğrenciye çadırlarda eğitimler veriyor.

Ve gereksinimler bitmiyor!

İstanbul tarafında ise yardımların hızlanmasında maalesef bir azalma var 🙁

Daha önce yardım kolilerinin toplanması için kapılarını açan depolar artık buna yanaşmıyor.

Sevkiyat için tır veya tır bağışlayan firmalar fiyat toplamaya başladı. Burs veren kurumlar her geçen gün azalmaktadır. Kendi dar bütçesinden yardım için bağış yapanların sayısı doğal olarak azalıyor. Kızabilir miyiz; yaşayan bir keder var ve can sıkıntısı var… İyi haber şu ki, bölgedeki gönüllülerin kamulaştırılması konusu gündeme geldi. Yardım için işten atılan, ticari işleri batan nice güzel yüreklere şimdiden duamız bu.

Bugün 60. günü doldurduk!

Tabii ki devlet kurumlarının ve belediyelerin katkıları için minnettarız ama bence #İnsan Dayanışmasıhala muhteşem!

Yine de 60 günde zayıflayan hafızamızı koruyabilmeyi diliyorum, tek dileğim bu.

Unutmayalım, unutmayalım.

Not: Bölgede aktif olan ve takviye yapabileceğiniz bazı kanalları hatırlatmak isterim:

Afet Haritası Teklif Formu

https://ahbap.org/nasil-ahbap-olunur

Gönüllü | Hayata Renk Ver

Bize Katılın

BİREYSEL GÖNÜLLÜLÜK – TOÇEV

Afet Bölgesi için “BİRLİKTE SANAT, BİRLİKTE YAŞAM” projemiz desteklerinizi bekliyor.

.

.

instagram

bağlantılı

‘Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamen yazarlarının orijinal düşünceleridir ve Onedio’nun yayın politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu